Dahası da var...

BAZI ERKEKLER KADINLARI ANLAMAYA ÇALIŞIR, DİĞERLERİ KENDİLERİNİ DAHA BASİT KONULARA ADARLAR, ÖRNEĞİN GÖRELİLİK KURAMINA... (EINSTEIN)



28 Mart 2012 Çarşamba

Senfoni Sınıfı Ve Kültür Sokağı

Sabah kahvaltı yaparken haberleri izliyordum. Bir haber çok hoşuma gitti. İstanbul Esenyurt Cumhuriyet İlköğretim Okulu'nda sınıflara ve koridorlara isim verilmiş. Bilişim Sınıfı, Senfoni Sınıfı gibi. Müzik Sokağı, Kültür Sokağı koridorların ismi de. Duvarlarda yazarların, şairlerin, bilim adamlarının, ressamların resimleri vardı.

Çocuklara genel kültür bu şekilde verilebilir dedim kendi kendime. Bana göre çok güzel ve şık bir hareket olmuş. Okul kitaplarında dünya ile ilgili alabilecekleri kısıtlı olan çocuklarımıza böyle hoş bir şeyin yapılması çok etkili doğrusu. Hem de görsel olarak akıllarında kalıcak.
Okulun müdürünün ve öğretmenlerin yaptıklarıyla çok gurur duydum kendi adıma.

Demek ki istenince kabuğumuzdan çıkabiliyormuşuz. Demek ki okul kitapları bize yetmiyormuş. Demek ki çocukların bakış açılarını değiştirebiliyormuşuz. Ki bu durumdan çocuklarda çok memnundu. Hepsi çok heyecanlıydı konuşurken.

Geleceğimiz dediğimiz çocuklara bir şekilde hayatı da göstermek zorundayız. Bunu sadece okullara bırakmakta çok saçma.

Bilgii yarışmasına çıkan bir genç vardı bir iki gün önce izledim. Ygs'de (biz öss olarak biliyoruz :) ) Türkiye dördüncüsü olmuş. Tıp okuyormuş. Takdir ettim gururlandım. Tanımıyorum kimdir nedir. Önemli de değil. Ama sadece öss bilgisi var. Sor o çocuğa matematik sorusu çatır çatır yapar.Ama bir klasik müzik eserinin adını bilemiyor. Nasıl bilemez demiyorum. ama kızmıyorum da. Haddime değil. Onun da suçu değil bilememek. Sınav bilgisi ayrı, genel kültür bilgisi ayrı ama bir o kadar da iç içe.

Napıyoruz biz bu çocuklara. Nasıl bir çıkmaza sürüklüyoruz anlam veremiyorum. Sonra da onları suçluyoruz cahil bu gençlik diye. Kendimize de bakalım biraz biz ne yapıyoruz diye.

24 Mart 2012 Cumartesi

Çizemedi Ama Damlatarak Üstesinden Geldi: Jackson Pollock

Kalemi istediği gibi yönlendiremiyordu. Doğru bir şekilde çizemiyordu bile. Arkadaşlarının dalga geçmesine karşın vazgeçmedi resimden. Söyleyecek bir şeyleri vardı ama bunu nasıl yapabileceğini bilmiyordu henüz.

Zaman geçtikçe herkese yetenekli biri olduğunu gösterecek, Amerikan sanat akımı olan soyut ekspresyonizmi icat edecek, hatta Amerika onu bağrına basacaktı sırf Avrupa özentisi olmadığı için.

Kötü bir sarhoştu. Herkesle kavga ederdi,tanımadığı kadınlara sarkıntılık ederdi. Bir gün abisi Charles'ın resimlerine baltayla bile saldırdı. Bir seferide de dört gün ortadan kaybolup bir hastanede bulundu. Ailesi onu parasız hasta olarak akıl hastanesine bile yatırdı. Ama Jackson alkolik olduğunu bir türlü kabul etmiyordu. İçmemeye başlayınca bu durumu hastanedeki görevlilere bile yutturdu.

22 Mart 2012 Perşembe

Yine Nereye Saklandın Liu Bolin?


Liu Bolin hayata karışabilen, herşeyin bir parçası olabilen bir sanatçı.

1973 yılında Çin'in Shandong eyaletinde doğmuştur.
Saklanırken güç topladığını söyleyen Bolin görünmez olursa daha çok güç toplayacağını düşünüyor.

Blogcuların da Bir Sözlügü Var Artık

Her şey bir yana, blogcuların tanışıp, kaynaşıp, paylaşıp ve eğlenebildiği bir platformu bir sözlük olarak düşünmek bence harika bir fikir.
  • Blogcular, kendi blogunu daha çok blogcuya tanıtma fırsatı bulacak.
  • Hem de blogu ve kendisi için yararlı bilgilere ulaşacak.
  • Belkide sözlüğün mesajlaşma özelliği sayesinde çok değerli ve sıkı dostluklar edinecek.
  • Kendine benzer insanların düşüncelerini okuma fırsatı bulacak.
  • Samimi bir ortamda, blog ailesi tadında bir platformda, hem kendini, hem blogunu temsil edebilecek.
  • İsterse kim olduğunu ya da blogunun adresini vermeden gizli bir şekilde özgürce her konu hakkında fikirlerini, düşüncelerini yazabilecek.
  • Bir sözlükte kendi seçeceği rumuz ile özgürce yazabilmenin keyfini yaşayacak.
  • Ve belki bir gün sözlük çok iyi yerlere geldiğinde bu sözlüğün temel taşlarından, ilklerinden ve 1. nesillerinden birisi olacak.
  • Sözlük nedir nasıl yazılır ne yapılır, bilmiyorum diyenlerde kafasına takmasın, yazdıkça takıldıkça olayları çözecektir kısa sürede.
  • Blogcuların canıyla kanıyla kurulmuş bir sözlük tadından yenmez zaten . :)
Yorumum Geldi'nin kurmuş olduğu sözlüğün detaylarına buradan bulaşabilirsiniz.
Sözlüğe de buradan ulaşabilirsiniz. http://weblog.sozlukspot.com/

20 Mart 2012 Salı

Ara Güler Olmadan Olmaz

  
 Sanki insanlar, objeler Ara Güler onların fotoğrafını çeksin diye bir anda onun için bir araya gelmiş gibi. Fotoğraflarına bakarken sanki dünyayı seyahat ediyormuşsun gibi bir his oluşuyor insanda. Hayat içindeki duruşuyla saygı duyduğum ve fotoğraf denilince aklıma ilk gelen kişi Ara Güler.

  16 Ağustos 1928 yılında doğmuştur. İstediği şey yönetmen veya oyun yazarı olmaktı. Onun için lisedeyken film stüdyolarında çalışmaya başladı.

17 Mart 2012 Cumartesi

Mütevazi Cam Ustası: Lino Tagliapietra


   Dünyanın en önde gelen cam sanatçılarından biri, Lino Tagliapietra, Venedik camcılığının asırlık merkezi olan Murano adasında 1934 yılında doğdu. 11 yaşına geldiğinde uluslarrası alanda tanınan cam ustası Archimede Seguso'nun atölyesinde çırak olarak çalışmaya başladı. Ve 21 yaşında Maestro rütbesine ulaştı. Daha sonra Galliano Ferre, Venini, La Murrina ve Effetre dahil diğer cam stüdyolarında master Usta ve tasarımcı olarak çalıştı.



16 Mart 2012 Cuma

Ünlüyüm, Ünlüsün, Ünlüler: Andy Warhol

“Gelecekte herkes 15 dakika süreyle meşhur olacak.”
Picasso’yu geride bırakmak isteyen ünün nihai yaratıcısı…
Pop Art’ın yaratıcısı…

6 Ağustos 1928 doğumlu ABD’li ressam, film yapımcısı, yayıncı ve Pop Art akımının en önemli temsilcilerindendir.

Warhol ün arayışı içinde ticari illüstrasyonlar yapmaya başladı. Resim yapabilirdi, galeri sahiplerinin peşinden koşabilirdi ama para ticaretteydi. Bu durum onun güzel sanatlar dünyasında ciddiye alınmasını zorlaştırmıştı.
Onun farkına varmalarını sağlayacak bir üslup geliştirmek için her şeyi denedi.

Arkadaş önerisi konserve çorba resmi.
Arkadaşı herkesin gördüğü bildiği bir şey dedi. Ertesi gün Campell çorbasının otuz iki çeşidinden birer tane aldı. Her tenekenin renkli dialarını çekti, projeksiyon makinesiyle bir ekrana yansıttı ve dış hatlarını çizdi. Her çorba çeşidinin resmini yaptı.

1963’te Marilyn Monroe ölünce, Warhol bu tekniği bir adım ileri götürdü ve yıldızın bir seri portresini yarattı. Onları resim olarak yapmak yerine, bir serigrafi süreci, bir dizi birbirinin eşi imge yapmasını sağlayan bir kalıp tekniği kullandı. Portreler hem üne saygı mahiyetindeydi, hem de onu eleştiriyordu. Çok fazla tekrar kadını bir metaya dönüştürmüştü, yani ünün nihai fiyatına.

Ayrıca Nico ve Velvet Underground'ı Andy Warhol keşfetmiştir.Andy Warhol'un pop-art'ı, Velvet Underground'ın bütün etkinliklerinde kendisini gösterir. Grubun vokalisti Lou Reed 80'li yılların Chuck Berry'si olarak sunulacaktı.


Daha bitmedi devamı gelecek :)


14 Mart 2012 Çarşamba

Cinsellik, Siddet, Zayıflık Ve Ölüm

  Her gün dünyada çok garip olaylar oluyor. Kimisi birilerini kesip doğrayıp çöp kutusuna atıyor. Kimisi çocuklara tecavüz ediyor. Kimisi kendini mafya zannedip birilerini vuruyor. Kimisi ufacık çocuklarımızı taciz edip hiç olmamış gibi serbest kalıyor.  Kemik yaşına bakıyoruz. Normal yaşına bakıyoruz. Ruhsal durumlarıyla ilgili rapor alıyoruz. Suçlamamak için belki de elimizden geleni yapıyoruz.
   Kadınlarımızı öldürüyoruz her gün ama gerçekten her gün. Eski kocaları eski sevgilileri kardeşleri ağabeyleri amcaları dayıları enişteleri tarafından öldürülüyor. Erkeliğimiz hiç olmadığımız kadar hissedilebilir bir duruma mı ulaşıyor. Törelerimiz yerini bulsun oh kızımız ölsün namusumuz temizlensin ailemiz mutlu olsun toplumsal baskı olmasın daracık beyinlerimizde. Hatta bunu en sevdiği kardeşi yapsın mümkünse ki bütün hayatı ikisine zehir edelim. Birileri hapse girsin çocuklar devlet korumasına girsin kadınlar mezara girsin. Hayat da bize girsin o zaman. Oh ne ala düzen. Sabah uyandığımızda hatırlamayacağız nasıl olsa.  Çünkü her yeni gün yeni bir ölüm demek oldu günümüzde.

4. Altın Bamya Ödülleri

4. ALTIN BAMYA ÖDÜLLERİ ADAYLARI BELLİ OLDU
Altın Bamya Akademisi ön jürisi 2011 yılında vizyona giren yerli sinema filmlerini değerlendirerek “Erkek Karakter, Kadın Karakter, Film ve Senaryo dallarında geniş jürinin oylamasına açılacak 4. Altın Bamya Ödülleri adaylarını belirledi.
Ayrıca, Altın Bamya Ödülleri - İzleyici Bamyası Ödülü sinema seyircilerinin web sitesinden 1 Şubat - 16 Mart tarihleri arasında yapacağı online oylama ile verilecek.
Altın Bamya Ödülleri bir kez daha, Türkiye Sineması’ndaki erkek egemen bakışın ağırlığının aynadaki sureti olacak. Ve her yıl olduğu gibi bu yıl da, daha sonraki yıllarda bu sembolik ödülleri verecek aday film bulamamak dileğiyle verilecek. Altın Bamya Ödülleri, Türkiye Sineması’nda kadınlarla ilgili yanlış mitlerin, algıların, cinsiyetçi bakışın sinemada yeniden üretilip temsil edilmesine ve bu ayrımcılığın kanıksanır kılınmasına, kadınlara dair alanların daraltılmasına bir eleştiri, bir karşı duruş, bir söz söyleme isteğiyle ortaya çıktı.
Basın bülteninden alıntıdır.

Oy Vermek İçin Siteye Buradan Ulaşabilirsiniz

13 Mart 2012 Salı

Renkleri Duy, Sayıları Hisset, Sesleri Tat

   Sabah uyandığımda heryer griydi. Dedim sinestezik oluyorum herhalde. Jeffrey Moore’nin yazdığı Sinestezya adlı kitap aklıma geldi birden.

   Nedir bu sinestezi?
   Düşünsenize uyandığınız her sabah kendine has ve değişiktir. Farklı bir renktir, farklı bir sayıdır ya da farklı bir insandır. Kitap okurken bile her bir kelimede farklı renkleri görürler. Kapı veya telefon çaldığında üçgenler, kareler görebilirler. Ya da gökkuşağına baktıklarında farklı sesler duyabilirler. Do notasını mavi görebilirler, 3 sayısını sinirli hissederler. Dinlediği bir müziği tad olarak hissederler.

   Siz E harfini yeşil, sol notasını çikolata, R harfini de tiz bir ses olarak hayal edebilir misiniz?

   Kelimenin etimolojisi; syn (birlikte) ve aisthesis (algı,his,duyum) kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Ortaya çıkan Synaistesia kelimesi, birleşik his ya da birleşik duyum olarak tercüme edilebilir.

   Birden fazla algı sistemi aynı nesnelere kendi yorumlarını aynı kuvvette verirler. Sinestezi sahibi insanlar, insanları insan olarak değil de görsel, işitsel, dokusal olarak hatırlarlar. Hafızaları çok güçlüdür. Artistik ve yaratıcı zeka ön plandadır.

   Bu durumun farkında değillerdir aslında. Çünkü öyle büyümüş, dünyayı öyle algılamışlardır. Bir gün bu B harfi ne kadar mor dediğinde ortaya çıkar.
Bu bir rahatsızlık mıdır? Bana göre kesinlikle değil. Sınırsız bir hayal gücümün olmasını isterdim. Ya da hatırlamak için farklı renklerde hissetmeyi, müziği bir çikolata gibi algılamayı…

10 Mart 2012 Cumartesi

Ayşe Kulin Gizli Anların Yolcusu


Naptın Ayşe Kulin? Şaşırtttın beni gerçekten. Hayır kitaplarını severim hoş yine sevmeye devam edicem ama olmamış bu. 

Zorlama olmuş. İlla İlhami Bora'ya aşık olmak zorundaymış gibi bir his kaldı içimde. Mecbur değildi oysaki. Bir erkek bir erkeğe damdan düşer gibi aşık olabilir mi? Varsa cevabını yazın çekinmeyin.

İlhami karakteri normalde kadınlara aşık olabilen bir tip. İçinde eşcinselliğe dair hiçbirşey yok. Bora'nın yazdığı romandan etkilenip bir sarılışta bütün dünya değişiyor. Eyvallah romandır olur, abartılır. Ama bir hazırlık yok. Bununla ilgili bir düşünce dahi yok.

Bora zaten acı çekmiş, savunmasız, güçsüz bir karakter. İlhami'nin kanatlarının altına giriyor pat diye. Ha bide oldukça nazlı. Gereksiz bir kapris var. Çok zorluk çekmiş olabilir ama direk kadın kaprisi yüklemek garip olmuş.

İlhami Handan'la Eda'yı aldatırken cinselliğin tüm ayrıntıları verilmiş neredeyse. Fakat Bora ile olan hiçbirşey yok. Peki niye çekindik? O zaman böyle bir kitap yazıyorsan daha cesur olabilirdik. Kadın erkek cinselliği vurgulayarak yazılabiliyorsa bunu da yazabilirdik.

En çok çekindiğimiz konuyu bu kadar basitçe işlemeseymişiz keşke.

Kaldi ki İlhami'nin kızı Derya'nın da Bora'ya aşık oluşu ayrıca abuk durmuş kitapta.

Ayşe Kulin'e başarılarının devamını diliyorum. Tarzını değiştirmesin mümkünse.

9 Mart 2012 Cuma

Bach Günleri Mart Konserleri


BACH Before and After Mart konserlerinde
Neyzen Kudsi Erguner ve viyolonselci Eric-Maria Couturier
Beyoğlu St. Antuan Kilisesi’nde.

İstanbul’un en özgün ve renkli tematik etkinliği haline gelen “Bach Günleri”ni tüm sezona yayan ve her ay iki konserle izleyici karşısına çıkmaya devam eden “Bach Before and After” konserleri Mart ayında dünyaca ünlü neyzen Kudsi Erguner ile Fransız viyolonsel sanatçısı Eric-Maria Couturier’i ağırlayacak. Konserlerde ikiliden Bach ve Itri üzerine doğaçlama ve varyasyonlar dinleyeceğiz. Ayrıca dünyaca ünlü besteci Kamran İnce’nin ney ve viyolonsel için bestelediği eseri “Asumani”nin dünya prömiyeri de sanatçılar tarafından gerçekleştirilecek.
Geleneksel müziğimize evrensel bir boyut kazandıran Kudsi Erguner ve viyolonsel sanatçısı Eric- Maria Couturier, İstanbullulara unutamayacakları bir müzik ziyafeti çekecek.
Konserler 23-24 Mart tarihlerinde St. Antuan Kilisesi’nde 20.30’da gerçekleşecek

7 Mart 2012 Çarşamba

Dahi Ve Deli: Yayoi Kusama


Puantiyeli sonsuzluğun obsesif sanatçısı...
Renkli, coşkulu, dikkat çeken eserlerin karamsar, hastalıklı ve sorunlu yaratıcısı…
1929 doğumlu Japon çağdaş sanatçı Yayoi Kusama sanat yaşamına 10 yaşındayken kırmızı puantiyeler ve ağ resimleri çizerek başlıyor.

Çocukluğundan itibaren başlayan mental bozuklulukları onun; halüsinasyon olarak heryerde çiçekler, ağlar ama ağırlıklı olarak noktalar görmesine sebep oluyor.Bu sorunla başa çıkma yöntemi onu sanata yönlendirmiş.




Uzun yıllar ABD'de yaşadıktan sonra kendi isteğiyle ülkesine, akıl hastanesinde yatmak üzere geri dönüyor.
Kendisini “obsesif sanatçı” olarak nitelendiren Kusama, eserlerini “Feminizm, minimalizm, sürrealizm, art brut, pop-art ve soyut ekspresyonizm”  çatisi altında toparlıyor.




Yayoi Kusama ,Modanın New York’lu dehası Marc Jacobs’un  başında bulunduğu Fransız markası Louis Vuitton için ile resmi bir anlaşmaya imza attı. Modayı sanata bir kez daha yaklaştıran bir koleksiyonun heyecan çanları daha şimdiden çalmaya başladı.



Sürreal sanatsal aranjmanları ve sergilediği performans ekspozisyonları ile tüm dünyada dikkat çeken Kusama, 2006 yılında ‘’Ömür Boyu Başarı’’ ödülüne hak kazanmıştır.








Eserlerinde bolca puantiye ve nokta desenleri gördüğümüz Kusama, gördüklerini canlandırıyor. Halüsinasyonlarında gördüklerini tablolara, duvarlara ve daha sonra çeşitli objelerde yaşatıyor.

Bunlar da Benimkiler :)

İstanbul 2011

Kadıköy Sahil 2011

Galata Kulesi 2011

Abimin Kedisi Şimbildek 2011

Işık Dağı, Kızılcahamam, Ankara 2011

İvedik Metro Çıkışı, Ankara 2011

Ağva, İstanbul 2011

Ağva, İstannbul Sera Etkisi 2011

Haliç,İstanbul 2010

İstanbul 2011

Yerebatan Sarnıcı, İstanbul 2011
Çekimler Nikon Coolpix P50 ile yapıldı.

6 Mart 2012 Salı

Parlak, Canlı Ve Hüzünlü: Leonid Afremov

1955 Belarus doğumlu sanatçı kariyeri boyunca farklı teknikler denemiştir. Özellikle resimlerinde aşkı işlemiştir spatula yardımıyla.  Her resminde farklı modlar, renkler ve duygular hissettirir. Her resminde onun duygularını, hassaslığını, tutkularını ve müziğini bulursunuz.  Bu kadar canlı renklerle bu kadar hüzün nasıl bir araya gelmiş diyebilirsiniz.
Ama hüzün renkleri sonbahardadır. Oradaki renk tonları hem çok canlıdır hem de çok hüzünlü. Sarısı bildiğimiz sarı ya da kırmızısı bildiğimiz kırmızı gibi değildir.








5 Mart 2012 Pazartesi

Sudaki Boya izleri: Mark Mawson

İngiltere doğumlu Mark Mawson renkleri ve kompozisyonu o kadar etkili kullanıyor ki insan kendini fotoğrafa bakmaktan alıkoyamıyor. 

Bazen atom bombası etkisi, bazen dans eden bir balerin...

Kimi zaman vahşi kimi zaman huzurlu...

Rengin ve gölgenin müthiş uyumu...











Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...