Dahası da var...

BAZI ERKEKLER KADINLARI ANLAMAYA ÇALIŞIR, DİĞERLERİ KENDİLERİNİ DAHA BASİT KONULARA ADARLAR, ÖRNEĞİN GÖRELİLİK KURAMINA... (EINSTEIN)



31 Ocak 2014 Cuma

Pacman Ve Rimel Sürerken Otomatik Ağız Açma İstemi


   Gece uyanıp annemlerden gizli karakutu diye bir atari vardı ilk atarilerden bin tane oyun vardı içinde çocuktuk işte ilk başlarda gerçekten bir sürü oyun var hiç bitmez diyordum. O kadar lezzetliydi ki doyamazdım. Saatlerce oynardım ya annem ya babam gelirdi yatmam için; hiç uykum gelmezdi, hiç yorulmazdım. Hiç bitmesin isterdim bazı oyunlar, annem "Yeter artık kapat." dediğinde "son bir canım var, o da bitsin kapatacağım." derdim. O son canla belkAtari o ana kadar oynadığım tüm oyunlardan daha çok oynardım, hiç bitmesin isterdim o son canım. Daha çok çabalardım son tutulduğum dala. Ben hep böyleydim sadece biraz büyüdüm, artık insanlar son canımı kullandığımı bilmiyorlar. Alnımın tam ortasında kalan canımı gösteren bir yazı yok ve artık bana "Yeter artık kapat." diyebilecek bir kişide yok.
   Zor olan hayat mı büyümek mi hiç anlamadım. Ömrümün her anında çocuk kalmak, büyümemek istedim çevremde bulunan her insandan daha çabuk büyüdüm.
   Ceza mı ? Ödül mü ?
   Her zaman çok sorum oldu, hep cevap aradım gerçekleri bulmak. Hayatın anlamını aradım, bu arayış mutluluk için miydi bilmiyorum. Cevapları bulduğumu sandığım anlar oldu, bulamadığımı anladım kırıldım. Dağıldım. Hep geri toparlandım, ama hiç tam olmadım. Hep ayaktaydım ama hep topaldım ve hiç kimse beni aksak yürürken görmedi bu hayatta. Her daim koşar adımla uzaklaştım olay yerinden, kanlı sokaklarda katil belliydi ama hep meçhuldü ölen. Sonralarda soru sormayı da bıraktım, yaşamaya başladım hayatı geldiği gibi. Zaten ne yaparsam yapayım değişmiyordu kendi bildiği gibi bize yönlendirmeyi başarıyordu. Her yeni güncelleme geldiğinde insan v1.3’den bilmem kaça kadar yükseliyor ve hayat öyle bir yazılım firması ki ömür boyu desteğini çekmiyor, her zaman bir yeni güncellemeyi hayatımıza sokuyor. Şu yeni güncellemeyle beraber midemizde kelebek uçuşma etkisine bir çözüm bulsalar, birde rimel sürerken otomatik ağız açma istemi ortadan kalksa hiç fena olmazdı.
   Rüyalarımda sırtımı denize verip gözlerimi kapatıyorum. Yürümeye başlıyorum. Korkmuyorum bu sefer çok emin adımlar atıyorum. Sesleri dinliyorum, ne de olsa gözlerim yok, dilim yok. Sadece kokluyorum ve dinliyorum. Deniz kokusu, martı sesleri geliyor. O dar sokakta ilerlerken etrafımdan insanlar geçiyor, sanki deniz insanlardan bende o denizin içine küçücük bir balık gibiyim. Martılardan birinin sesi yakınlaşıyor. Korkmuyorum, gözlerimi açmıyorum. Kalbim hızlanıyor, ses yaklaşıyor. Kalbim daha da hızlanıyor. Ses beni içine alıyor ama ben gözlerimi açmıyorum. Biliyorum o kocaman denizde gelip martı beni buluyor, ziyafet çekmek için. Ama korkmuyorum ben çünkü gözlerimi her kapattığımda karşımda senin olacağını biliyorum. Tüm korkularım için tek bir ilaç buldum ben hayata.
    Artık sabahları Kral Kahvemi biraz sütlü içiyorum ben. Bu karanlık dünyayı aydınlatan içinde sen olan her şeyi hatırlatsın diye.

30 Ocak 2014 Perşembe

Bu Bir AŞK Cinayetidir!!!

   Yıl 2002 Adana o sıralar oraya okumaya giden bir ağabeyim anlattı olayı haberlerin dışında bir de ondan dinledim. Olayın gerçekleştiği mahallede oturuyormuş. Bir anne çocuğunun gözleri önünde tam 64 yerinden bıçaklandı ve bu olayı 45 dakika boyunca kolluk güçleri müdahil olmadan sadece izlediler, yaptıkları tek şey izlemekti. O kutsal kadın Anne ölmedi şanslıydı, belki ölmeyi bile istemiştir o günden sonra. Duruşmalar oldu kadın hakları platformları yardıma koştu gönüllü avukatlar kadını savundu. Sonuç insan öldürmeye teşebbüs eden adam 14 yıl ceza aldı sadece. Tabi bunun kaçını yattığını da bilmiyoruz. Davaların birinde adam bir şey söylemiş hiç unutmam. "Kendisine acil şifalar diliyorum, özür diliyorum... Karımı tabii ki seviyorum, onu öldürmeyecektim zaten. İnsan sevdiği karısını öldürür mü?" ve hala kendini hala insan yerine koyabiliyormuş o adam demek ki. Tabi bir de mahallenin adamı haklı bulması çok manidar.
   Yıl 2013 Konya 5 çocuk annesi eşini 11 yaşındaki oğlu ile ceza evine ziyarete gidiyor. Anneyi çocuğunun gözleri önünde kurşun yağmuruna tutuyor sapkın ruhlunun teki. Adamı yakalıyorlar; "Bu bir aşk cinayetidir, sevdiğim için vurdum." diyor. Annesinin cesedi başında bekleyen oğlu ise; "Anam ölüyor, babama ne diyeceğim." diye ağlıyor ve Yadigar annenin polisten koruma istediği gerçeği var ortada. O büyük umutlarla, gülücükler dağıtsın Anne olsun, cennet ayaklarının altında bulunsun diye dünyaya gelen kız çocukları 12 yaşında evlendirilir. 13 yaşında kendisi daha çocukken bebeği olur, sonra da 14 yaşında tüfekle öldürülür. Ne kadar ironik aslında Kader'in vücudundan 14 tane saçma parçası çıkması.
   Bunun önüne geçilmesi çok mu zor? Senin imamın kıyıyor bu çocukların nikahını. Senin kolluk gücün yardım çağrılarına cevap vermiyor bu kadınların. İçimizi parçalayan, kocaman şeyler götüren o 3. sayfa haberleri diyoruz ya hani ne zaman manşet haberi olur, ne zaman ki insana insan olduğu için değer verilir o sapkınlara ağırlaştırılmış müebbet verilir. İşte o zaman bunların önüne geçilir. Biz millet olarak kötünün iyisine alıştırılmışız "Neyse ki adam 14 yıl hapis cezası aldı." diyoruz. Halk olarak ideali aramıyoruz, kötünün iyisiyle yaşamaya alıştırıldık. Bu kafa, bu mantalite ne zaman değişir işte o gün aldığımız oksijen lezzetli gelecektir. İşte o zaman kadına eşya değil de insan gözüyle bakılacaktır.



29 Ocak 2014 Çarşamba

Nuran Yıldız-AŞK Yüzyılı Bitti

    Okuduğum en tatlı, en mantıklı, en acıklı ama bir o kadar da gerçek Nuran Yıldız'ın Aşk Yüzyılı Bitti kitabı. Günümüz şartlarını en açık en net şekilde anlatan yazar tükettiğimiz her şeyi söylemiş bize. Aslında 30'lu yaşların alayı bu kitabı okusun derim. Çünkü 40 yaşımızda böyle giderse etik bir düşüncemiz ya da ahlaki değerlerimiz tamamen kaybolacak. İlişkilerin, işin, paranın çok çabuk tüketildiği bir zamandayız. Hunharca harcıyoruz zamanı. Elimizde bir şeyin olmadığını görünce şaşırıyoruz. Ne empati kurabiliyoruz, ne doğru düzgün sevebiliyoruz, ne doğru düzgün dokunabiliyoruz, ne doğru düzgün dinliyoruz birbirimizi.
    "Nuran Yıldız, Aşk Yüzyılı Bitti ile görünüşte özgür ama mutsuz, (a)sosyal alemde son derece kalabalık ama aynı zamanda fena halde yalnız, bolluk içinde ama kendi "içinde" yoksul olan günümüz bireyini anlatıyor. Sadece kadın-erkek ilişkilerinde değil, siyasette ve iş yaşamında da "biten aşk"ın souçlarını ortaya sererken, "yeni zamanların" kadınının , erkeğinin, politikacısının, çalışan ve işvereninin üç boyutlu resmiyle karşı karşıya bırakıyor bizleri." (Arka Kapak)
    İlaç gibi bir kitap kısacası. Zamanımızın sloganlarını tanımlamış. Uzun vade yok, bağlanmak yok, tek başınasın, sıradaki gelsin ya da kullan at, çabuk ol, unut gitsin. Genelde kitaplarda beğendiğin yerleri not ederim üzerine işaretlemek pek tarzım değil. Bu kitapta tarz değiştirdim. Çoğu yerin altını çizdim. Dönüp bir daha okudum. Ve kitabın kaynakçası da ayrı bir tatlı. Bilgi bilgiyi doğurur gibi olmuş. Okunması gereken, tavsiye edilmesi gereken, tartışılması gereken bir kitap. Nuran Yıldız'ın akademisyen olması kitabı makale tadında yapmış ki ayrı bir güzel olmuş. Kendi sitesinde yazdığı köşe yazılarını ve güncel yazılarını bulabilirsiniz. http://www.nuranyildiz.com/
   
   
 


   


19 Ocak 2014 Pazar

#direninsan

   Direniyoruz. Daha iyi şartlarda yaşayabilmek için, daha temiz bir havada nefes alabilmek için, sağlıklı kalabilmek için, var olabilmek için, kendi fikirlerimize sahip çıkabilmek için direniyoruz. Yanlış anlaşılmasın rejime yönelik bir direniş değil bu. Düşüncelerimiz ayrı olabilir ama bu  konularda bu kadar sert olmak kimseye yakışmıyor. Sadece birbirimizi dinlesek ve anlamaya çalışsak bu kadar acı olmaz yaşananlar. Bütün dünya için aynı bu. 
   Yaşam şartları zorlaştıkça ki bir o kadarda kolaylaştıran teknolojiyle hepimiz daha sinirliyiz, asabiyiz, sertiz. Tahammülümüz yok ayrı düşüncelere. Trafiğe, omzuna çarpan birine, vahşiliğe, direnene bile. Gün geçtikçe ayrılıyoruz birbirimizden. Herkesten bir taraf olması bekleniyor. Seçim yapmaya zorlanıyor. Niye? Neden bu kadar ayrı düşmeliyiz birbirimizden? Hem milliyetçi, hem sosyalist, hem muhafazakar, hem laik olunamaz mı? Yani vatanının karış karış bütün topraklarını seven, haksızlığa boyun eğmeyen, anlam arayışında olan, fikri hür vicdanı hür biri olunamaz mı? Neden sadece birini seçmek zorundayız? 
   Bu dünyada hiçbir şeyin bize ait olmadığını biliyoruz. E o zaman bu kadar acı niye var? Kalplerimiz birbirimizden uzaklaştıkça daha çok bağırıyoruz sesimizi duyurabilmek için. Daha çok suluyoruz insanları. Halbuki çiçeklerin sulanması gerektiğini öğrenmiştik küçükken. Daha çok dövüyoruz birbirimizi kavga ederken. Halbuki konuşmayı öğretmişlerdi küçükken. Daha çok öldürüyoruz. Halbuki bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek şeklinde öğretilmişti küçükken. Daha çok ağaç kesiyoruz. Halbuki fasulye tanesini pamuklara yatırıp büyütmüştük küçükken. Daha çok evlendiriyoruz çocukları. Halbuki kıllarına zarar gelmesin diye ödümüz patlıyordu zamansız. Daha hızlı tüketiyoruz aşkları. Halbuki bize sev diye öğretilmişti küçükken. 
   Evrene bıraktığımız geçmişin izleri biraz daha temiz olsun diye direnelim en azından. 

Ruhun Sözcüklere Dönüşüp Akması

   Sabaha karşı uyandım, perdeyi hafifçe araladım baktım güneş doğuyor tekrar kapattım hemen sıkı sıkıya. Biraz daha ışık gelmesin istedim odama, mumları yaktım biri çikolata diğeri vanilya renginde. Bu kadar aydınlık yeter dedim, dünyama kattığın ışığın yanına ve yine hiç çıkmayan aklıma sen düştün o anda. Sabahları içtiğim o özel Kral Kahvemi yaptım, yudumlarken bir parça açtım bana seni hatırlatan. Derinden ve çok ince bir keman çalınıyordu parçada, ilk kez dinlediğimi anladım o şarkıyı, nefes alırken bile ruhumun seni hatırladığını fark ettim. Güneşi tutamaz hale geldi perdeler artık gün doğmuştu yeni umutlar vadediyor, bize kollarını açıyordu. Beraber hiç güneşin doğuşunu seyretmedik seninle, aklıma kazıdım kelebekler vadisinde bunu yaşamamız gerektiğini. Nasıl anlatılır ki hayatı böylesine hiç yaşamadım, gönlüm sağanak halde özlemine teslim oldu.
Özledim seni çok.

14 Ocak 2014 Salı

Hey Dostum Sanat Bizim için

   Herhangi bir sanat dalı için yazı yazmak gerçekten çok zor bir iş. Hatta bir eleştiri yazısı olacaksa bu konuya epey bir hakim olmak gerekiyor. Amacım eleştiri veya konu hakkında bilgi vermek değil. Ben sadece sanatın bütün alanlarının bana kendimi çok iyi hissettirdiğini yazmak istiyorum. Tabiki bu yazıya Albinoni'nin Adagio'su eşlik edecek. Hemde çok etkileyici bir kısa filmle birlikte.
   Dün akşam Cihat Aşkın & Aşkın Ensemble'nin konserinde canlı olarak dinleme fırsatım oldu. Benim için çok önemliydi.Sevdiğiniz bir sanatçıyı canlı dinlemek hatta bildiğiniz, amatörce çalmaya çabaladığınız bir parçayı dinlemek çok daha ayrı bir zevk. Sürreya Operası'nın tatlı dokusunda klasik müzik dinleme fırsatınız olursa mutlaka gidin.
   Konserde konuk olarak İtalyan flüt sanatçısı Claudio Ferrarini, piyanoda Alman oda müziği ustalarından Frank Wasser ve baş kemancı olarak Şenol Aydın vardı. Albinoni, Vitali ve Bach'tan eserler seslendirdiler. Konser Kevser Hanım bestesi olan Nihavend Longa ile sonlandı ki çok güzel bir süpriz oldu. Kıpır kıpırdı salon. Bazı eserleri daha önce dinlememiştim ama bildiklerim çıkınca çok mutlu oldum.
   Klasik müziği canlı dinlerken içimde yoğun bir duygu patlaması oluyor. Kendimi bu dünyada değilmişim gibi hissediyorum. Başka bir yerde başka bir zamanda var olmuşum gibi. Başka bir evrenin bilinmeyen bir galaksisinde gibi.
   2009'da gittiğim müzik kursunun konserinde hayatımda ilk defa sahneye çıkmıştım. Okul korosunu saymazsak tabi. Flüt elimden fırlayacakmış gibiydi, ellerim terliyordu, Adagio'nun notalarını unuttum birden halbuki ezbere biliyorum ve salondan hiç ses çıkmıyordu. Bütün ışıklar üstünüzde seyirci görünmüyordu bile. Bu kadar hoş, heyecanlı ve ürkütücü bir his hatırlamıyorum hayatımda. Bir şeyi başarmış olmanın gururu, başarının alkışlanması, yanakların kızarması ama bir o kadarda egonun 3. oktavında dolaşmak çok hoştu.
   Yani diyorum ki sanat bizim içindir. Herhangi bir dalıyla çok amatörce uğraşmak bile kendinizi çok iyi hissettirecektir. Hobi önemli bir şey insan hayatında. İşiniz çok önemsiz olabilir, hayatınız kötü gidebilir, mutlu değilsinizdir, ilişkiniz kötüdür vs vs... Ama siz herkesin yapmadığı üşendiği zaman ayıramadığı bir şeyi yapıyorsunuzdur. Ve diğerlerinden çok daha mutlusunuzdur. Boş zamanı değerlendirmek değil zamanı kaliteli harcamaktır asıl önemli olan.
   Gidin, görün, gezin, çekin, izleyin, yapın, uğraşın, araştırın, ertelemeyin... Bunların hepsini sadece ve sadece kendiniz için yapın. Sonrası yavaş yavaş gelir.



9 Ocak 2014 Perşembe

Bal Kaymak Tadında Bir Film Gloria

   Onu tanımanıza veya uzaklarda aramanıza gerek yok. Aslında o biziz. Dünya dışı değil tam olarak bizim orta yaş üstü halimiz

   60 lı yaşlarında, boşanmış, 2 çocuklu bir anne. Aile olarak herkes ne istediğini bilen, kendi ayakları üzerinde duran bireylere sahip. Gloria (Paulina Garcia) ise yalnız bir kadın. Hep kalabalıklar içinde ama eksik bir şeyler var hayatında. Dans klüplerinde , partilerde, arkadaş ortamlarında romantizmi arayan, çok mutlu ve enerjik bir kadın. Gittiği bir klüpte Rodolfo ile tanışır. Birbirlerinden çok etkilenen çift birlikte vakit geçirmeye başlıyorlar. Hemde en genç olanından.
       Rodolfo (Sergio Hernandez)  iyi yürekli ama güvenilir biri değil. Öyle olmak istiyor ama öyle değil. Gloria'yı hayatına bir türlü dahil edemiyor. Kaçak dönüşen bir karakter.Bir kadın kadar cesur olamıyor. Glori lafı sokup intikamını almadan bırakmıyor tabi. O sahne çok tatlı olmuş.
   Şili'li yönetmen Sebastian Lelio tanıdığımız bizim dünyamıza ait bir kanını anlatmaya çalışmış. Çok açık, çok sade, çok net. Filmde 80'lerin o özlediğimiz retro havasını bulabilirsiniz. Müzikler çok iyi ayarlanmış. Senaryo abatılmadan sade bir tarzda işlenmiş.
     İlk başta bu yaşta bir kadının yalnız olması ve dans ederek kendini ifade etmeye çalışması hafif bir ön yargı oluşturmuyor değil. Ama izledikçe arınıyorsunuz önyargılarınızdan. Çünnkü hepimiz biraz Gloria biraz da Rodolfo'yuz. Evlensek boşansak ya da bekar kalsak bizde onun gibi yaşamak isteriz. Sosyo kültürel yapımızda bu şekilde yaşamak tabiki yargılanacak, bastırılacak ve ayıplanacaktır. 60 yaşında dul bir kadın hatta 60 değil 20 den başlar bu yaş yalnızlaştırılır. Halbuki onlarda bizde aşık olmak, gezmek, eğlenmek isteriz. İnsanın ruhu yaşlanmıyor çünkü. Aynalar olmasa hepimiz çok genciz aslında.
   Mutlaka izleyin bu filmi. Çünkü Glori'nın bir yaşı yok. Çünkü kendinizi tanımaya, anlamaya başladığımız anda bizde birer Gloria oluyoruz.









7 Ocak 2014 Salı

Çılgınsın Miro

   Hem dahisin hem de delisin. Doğum ve ölüm tarihlerin bile çocuksu bir gülümseme yaratıyorken eserlerin nasıl baldan tatlı olmasın ki. (1893-1983) İspanyol sun bir kere canlısın hareketlisin. İçin cıvıl cıvıl. Işıkları, kuşları, yıldızları hatta kibrit kutularını bile en canlı renklerle soyutlaştırarak sunman bir harika. Parise' e gitmişsin iyi kide gitmişsin. Paris'in sanat kokan havasını, romantizmini almışsın hop resimlerine aktarmışsın. Bunun için sana kocaman teşekkürler Miro. Seviyorum seni bonibon isimli adam :)

  Bir diğer dahi Picasso ile tanışman sürrealist olman için bir başlangıç gibi sanki. Aile desteği tamdı hayatında ki bu çok öenmlidir bir sanatçı için. Bir süre Paris İspanya arasında gidip gelmen, basit minik objelerden esinlenmen seni unutulmaz biri yaptı. Sadece bir ressam değil seramik ve heykel de hayatının önemli bir kısmını kapladı. 1957 yılında UNESCOiçin yaptığın duvar tablosu unutulmaz eserlerin arasında yer alır.

   Miro'yu her yerde görebiliriz aslında bir ayakkabıda, bir defterde, bir duvarda, bir karpostalda, bir kupa da, bir logo da ve daha bir çok yerde. Breton onun için "Kişiliği çocukluk evresinden ileri geçememiş, ayrıntılardan, eşiy olmayıştan ve oyundan korunmayan biri." demiş. Çok iyi bir tanımlama olmuş.

   Yani Miro demek renk demek, çocukluk demek, oyun demek, cıvıl cıvıl demek, bütün mevsimleri bir arada görmek demek...
 





4 Ocak 2014 Cumartesi

Girne Amerikan Üniversitesi ile Kıbrıs’ı Kazan, Kıbrıs ve İngiltere’de oku!

Girne Amerikan Üniversitesi, "Kıbrıs’ı Kazan, Kıbrıs ve İngiltere’de Oku" sloganı ile bütünleşen ve yurtdışı kampüsleriyle de öğrencilerine üç farklı kıtada eğitim fırsatı sunan öncü bir üniversite.
Eğitimde mobiliteye verdiği önem ve uluslararasılaşma sürecinin bir göstergesi olarak Girne Amerikan Üniversitesi; İngiltere, ABD ve Hong Kong’dan sonra küresel kampüslerine bir yenisini ekleyerek Türkiye’de İstanbul yerleşkesini hizmete açmıştır. Bu süreçte Girne Amerikan Üniversitesi, öğrencilerine 3 farklı kıtada eğitim imkânı sunmakta ve "Üç Kıta Tek Üniversite" sloganı ile de bir dünya üniversitesi olma noktasında bir hareketlilik içerisinde olduğunu kanıtlamaktadır.
Kazandıkları ÖSYM bursları ile GAÜ’ye yerleşen öğrenciler, Girne Amerikan Üniversitesi’nin yurtdışı yerleşkelerinde aynı burslarla ve ek ücret ödemeden programlarıyla uyumlu dersler yada ELA’da (English Language Academy) İngilizce dil eğitimi alıyor; geri döndüklerinde ise yurtdışında aldıkları dersleri GAÜ programlarındaki ders yükümlülükleri yerine saydırarak eğitimlerine devam edebiliyorlar.
Eğitimde 30 Yıl...
Geçtiğimiz günlerde görkemli bir törenle 30. Onur Yılı’nı kutlayan Girne Amerikan Üniversitesi için bu sene oldukça özel bir yıl. GAÜ, 2014-2015 Akademik Yılında tam 2260 yeni öğrencisine 7 yıl boyunca kesintisiz ÖSYM Bursu verecek.
GAÜ sosyal ağlarda da çok aktif; bu sene tercih dönemi boyunca facebook.com/girneamerican üzerinden tüm kampüsler ve öğrenci hayatı ile ilgili herşeyi paylaşıyorlar ve tüm sorulara resmi sayfa üzerinden cevap veriyorlar. Twitter takipcilerini de unutmamışlar @girneamerican üzerinden en güncel paylaşımları takip edebilirsiniz.
GAÜ, şu anda küresel dünyanın yükselen meslekleri Denizcilik, Havacılık, Sahne Sanatları, Hukuk, İleri Mühendislik Disiplinleri, Güzel Sanatlar, Mimarlık, İç Mimarlık, Uluslararası İşletme, Uluslararası İlişkiler, Psikoloji, Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik, Türkçe Hukuk, Çin Dili ve Edebiyatı, Gastronomi ve Mutfak Sanatları, Sınıf Öğretmenliği, Sağlık Yönetimi, Ergoterapi, Enerji Sistemleri Mühendisliği, Ebelik, İnşaat Mühendisliği ve Sivil Havacılık Ulaştırma İşletmeciliği, Pilotaj gibi programları barındıran; 9 Fakülte, 6 Yüksekokul, 2 Enstitü ve  2 Meslek Yüksekokulu’nda olmak üzere , 69 Lisans 21 Önlisans 48 Yükseklisans ve 17 Doktora programı sunmakta.
GAÜ’den saygın dünya üniversiteleri ile akademik işbirliği ve değişim programları fırsatı!
Girne Amerikan Üniversitesi, kampüsleri ve 200’ü aşkın dünya üniversitesiyle sürdürdüğü öğrenci değişim programları kapsamında, öğrencilerine yaşam boyu hatırlayacakları deneyimlerin kapılarını açmakta.
Uluslararası Denklik ve Tanınma
Girne Amerikan Üniversitesi sağladığı eğitimin kalitesini sürekli olarak geliştirmek için akreditasyonlarını ve üyeliklerini yenilemektedir. GAÜ yerel olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Yükseköğretim Planlama, Denetleme, Akreditasyon ve Koordınasyon Kurulu YÖDAK ve Türkiye Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) tarafından tanınmaktadır. Ayrıca dünyanın bir çok saygın denklik kurullarından akredite olan GAÜ’nün bir çok uluslararası üyeliği de bulunmaktadır.
Girne Amerikan Üniversitesi Eduniversal’ın En İyi Üniversiteler sıralamasında yer almaktadır. Avrupa Birliği Yükseköğretim Sistemi içerisinde üniversite eğitimini denetleyen uluslararası eğitim kuruluşu Eduniversal, 153 ülkeden 12 bin yükseklisans programının incelenmesi ve 100 bin öğrenci ile yaptığı “En İyi Yükseklisans Eğitimi Veren Üniversiteler” araştırmasının sonuç raporuna göre GAÜ "En İyi Yükseklisans Eğitimi Veren İlk 100 Üniversite" arasında gösterilmektedir.
GAÜ, YÖK onaylı programlarıyla geleceğin pilotlarını yetiştiriyor
4 yıllık Pilotaj eğitimi alan öğrenciler, GAÜ İstanbul Yerleşkesi Uluslararası Havacılık Akademisi’nde similatör ve uçuş derslerini tamamlayarak Pilot olma hakkını kazanıyorlar. GAÜ’nün, uluslararası standartlarda verdiği eğitimle yetiştirdiği öğrenciler, önümüzdeki 20 yılın en gözde mesleklerinden biri olan havacılık sektöründe kolaylıkla iş bulabilecekler.
Kıbrıs, dünyanın en güzel adalarından biri!
Kıbrıs Dünya’nın en güzel adalarındandır ve iklimi sayesinde bir tatil ülkesinde eğitim alma şansınız var, üniversite kampüsü plajlara çok yakın mesafede bulunmakta ve kampüse çok renkli bir yaşam hakim. GAÜ, adanın en turistik sahil kenti olan Girne’de kendisine özel plaj ve uygulamalı 5 yıldızlı oteli ile öğrencilerine eşi benzeri olmayan bir eğitim fırsatı sunmaktadır.
Peki kampüste hayat mı nasıl? Tanıtım filmleri için youtube.com/girneamerican ve vimeo.com/girneamerican
Bir boomads advertorial içeriğidir.

3 Ocak 2014 Cuma

1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü'nde, Tüm Türkiye O Küçük Kızı Tekrar Güldürdü

1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü’nde tüm Türkiye’nin sesini huzurevlerindeki yaşlılara ulaştırmak ve onları hatırlamamızı sağlamak için, dünyanın lider yaşlı ve hasta bezi markası TENA tarafından bir interaktif banner kampanyası gerçekleştirildi.

Gün boyunca www.hurriyet.com.tr ‘deki bannerlarda ve www.herzamangenc.com ‘da yayınlanan sosyal sorumluluk projesinde; mobil teknolojinin gücü, interaktif bir video banner ile mutluluğa dönüştürüldü. Sabahtan akşama kadar yayınlanan reklam bannerlarına tıklayanlar, açılan ekrana cep telefonu numarasını girerek, saniyeler içinde çalan telefonlarının diğer ucunda bir huzurevi sakininin sesini duydular ve yaşlılarımızın dünya yaşlılar gününü kutladılar.

Bu sürpriz kutlama kampanyasının iç ısıtan görüntülerini izleyince, onların mutlulukları büyük ihtimalle size de geçecek. Bu arada siz de bu sosyal sorumluluk kampanyasına destek olmak ve huzurevlerini aradığımızda yaşlılarımızın yüzlerinde yaratabileceğimiz mutluluğu etrafınızdaki kişilere hatırlatmak için kampanya videosunu #bukızıgüldür hashtagi ile paylaşabilirsiniz.

Bu kampanya, bir taraftan huzurevlerindeki yaşlılarımızı mutlu ederken, diğer taraftan büyüklerimizi hatırlamak konusunda her zaman dillendirdiğimiz iş yoğunluğu, yaşam mücadelesi, trafik gibi tüm bahanelerin, onların yüzlerindeki heyecanın yanında ne kadar detay kaldığını da gösteriyor. Bu heyecanı 1 Ekim'de kampanya boyunca yaşayan yaşlılarımız, 12 Kasım 2013 tarihindeki Mediacat Felis Reklam Ödülleri’nde 2 ödül birden alarak bir kez daha tattılar. Suadiye Huzurevi sakinlerinin ödül görüntülerini bu linkten görebilirsiniz: http://www.herzamangenc.com/11/en-yaratici-dijital-sosyal-sorumluluk-projesi/

Bir boomads sosyal sorumluluk içeriğidir.

2 Ocak 2014 Perşembe

Huzur


Şu kısacık hayatta en önemli şey huzurdur. Bir insan da huzuru buluyorsan geri kalan kimseyi görmez olur gözlerin sesini duymaz kulakların. İstemez bedenin başka varlıkları düşünemezsin kimseleri. Sabah uyanırsın aklına gelir, gece uyumadan önce aklına gelir uykunda bile O'nu  düşünür O'nu düşlersin tüm rüyaların aşka dairdir. Her dakika elini tutmak istersin gözlerine bakmak içine almak istersin tüm heyecanları tutkuları. Gözlerinin içine bakarsın incinmesin kırılmasın üzülmesin diye, ellerini bırakmazsın hayata beraber tutuna bilelim diye. Huzur mutluluk getirir mutluluk ise en büyük sanattır ama en zorudur şu hayatın. Gönül neler ister durmaksızın, insan evladıyız hep isteriz araba isteriz tatil isteriz güzel bir yemek isteriz. Ama huzuru bulduğu anda insan önce huzuru ister. Evrenden ilk önce huzurunu ister. İnsan huzura kavuştuğunda baharı hisseder kollarını açar sarılır huzuruna sıkı sıkı sarar hiç bırakmamak istercesine, kokusunu içine öyle bir çeker ki ilk defaymış kana kana ve son defaymış gibi unutmamak adına. Saklamak ister huzurun kokusunu çeker içine kalbine kadar gider tüm hücrelerine işler insanın huzur. İşte o an tüm dünya durur zaman geçmez güneş batmaz olur. Araba, tatil, para pul insan huzuru bulunca önce onu ister. Tüm evrene tüm varlıklara O’nunla dokunur. O’nu hissederek yaşar. İnsan huzuru bulunca hayatı iki kişilik olur sabahları işe gitmeden önce iki tane tost yapar biri kendine biri huzuruna. Kahveler hep iki kişiliktir alınan nefesin yarısı huzur içindir. Atılan her adım “Beraber yürüdük biz huzurla” demek içindir. Her şeye sahip olabilmek varken; 
İnsan hayatta önce huzur istemez de ne ister ki?

Kısacık hayatta en önemli şey huzur dedik ya hani. İnsan huzuru bulduğunda sonsuzluğa ulaştığını hisseder ya, işte o da çok başka bir gün anlatılacak kadar güzel ve huzurlu.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...