Türkiye'de yeraltı edebiyatı denince aklıma ilk önce Hakan Günday gelir. Bizim kuramadığımız cümleleri yazıp bir anda boğazınızın düğümlenmesini sağlayabilir. Onu okurken hem çok keyif alıyorum hem de çok geriliyorum. Kahramanlarının kafası karışıktır. Dünyayı ve kendilerini anlamaya çalışırlar. Bizimle birlikte yaşarlar, çok tanıdıktırlar ama kesinlikle bu dünyadan değil gibidirler. Hayat zordur bu kahramanlar için. Büyük travmaların eksik çocuklarıdır.
Son kitabında insan kaçakçılığından bahsediyor Günday. Babası Ahad bir insan kaçakçısıdır ve Gaza ise bu yoksul yolculuk içinde büyüyen çok akıllı bir çocuktur. Hani insan sevmediğine daha çok benzermiş ya onun hikayesi de bu. Hem küçük bir ilgi kırıntısı için babasının gözünün içine bakan bir çocuk hem de kaçak göçmenlerden hayatının intikamını alan bir çocuk Gaza.
Yaşadıkları evin bahçesindeki depoyu göçmenler için yaşam alanına çevirip onlara küçük bir dünya kurar. Ve bu yaşam süreci ile ilgili makaleler yazar. Onlardan kendi kendilerini yönetmelerini ister. Dillerini bilmese de Pavlov'un yöntemindeki gibi olaylar kendiliğinden gelişir. Gaza birçok ülkenin vatandaşını tanımıştır o depo da. Şiddet ve cinsellikte uyguladığı yöntemler arasındadır.
Gaza bir kaza sonucu cesetlerden oluşan bir kutuda beklemek zorunda kalır. Ki bu onun en büyük travmasıdır. Geri kalan tüm yaşamını tüm varlığını etkkiler. Yaptıklarını bir tarafınız onaylamazken bir tarafınız kesinlikle onun haklı olduğunu düşünüyor. Kalp ve beynin garip çelişkileri.
Okunmasını şiddetle tavsiye ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder