Dahası da var...

BAZI ERKEKLER KADINLARI ANLAMAYA ÇALIŞIR, DİĞERLERİ KENDİLERİNİ DAHA BASİT KONULARA ADARLAR, ÖRNEĞİN GÖRELİLİK KURAMINA... (EINSTEIN)



23 Şubat 2012 Perşembe

Dahi Ve Deli: DALi

“DAHİ DEĞİLSEN BİLE ÖYLE DAVRAN KESİN DAHİ SANARLAR SENİ”

 
Gerçeküstü eserlerin sürrealist kahramanı…


Düşler, korkular ve hayaller… Şımarık, kaprisli, gösterişli… Dahi ve deli… Salvador Dali





   Dalí 11 Mayıs 1904'te, İspanya'nın Katalonya bölgesinde bulunan Figueres kentinde doğmuştur. Ailesinin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelen Dali’ye Salvador ismi, onun doğumundan tam dokuz ay on gün önce ölen kardeşinden geçmiştir. Ailesinin sürekli ölen kardeşinden bahsetmesi, sık sık mezarını ziyaret etmesi Dali’nin küçük yaşta kimlik karmaşası yaşamasına sebep olmuştur. Sonradan, hiç tanımadığı ağabeyi hakkında "iki su damlası gibi birbirimize benziyorduk, fakat yansımalarımız farklıydı. O, herhalde benim fazla mutlak olarak tasarlanmış ilk versiyonumdu." diye yazacaktı.


   Evin tek erkek çocuğu olarak, annesi, kızkardeşi, teyzesi, anneannesi ve bakıcısından sürekli ilgi gören Dalí, küçük yaşlarından itibaren şımarık ve kaprisli bir karakter sergilemeye başladı. Bu kadar ilginin arasında şımarmamak ne mümkün.

   Şubat 1921 de annesini meme kanserinden kaybetti. Ruhumun kaçınılmaz kusurlarını görünmez kılabilmesine hep güvendiğim bir varlığın kaybını kabullenemiyordum." diye yazacaktı. Dalí'nin babası, karısının ölümünden kısa süre sonra baldızıyla evlendi.
Dali 1926 yılında Paris’e gittiğinde Pablo Picasso ile tanıştı. Sonraki birkaç yıl resimlerinde Picasso’nun etkisi görüldü.


   Dali askerden döndükten sonra Mart 1928’de sanat eleştirmenleri Lluis Montanya ve Sebastia Gasch ile beraber, sanatta modernizmi ve fütürizmi savunan "Sanat Karşıtı Katalan Manifesto"yu yazdı.
İkinci kez Paris'e giden Dalí, burada ressam Joan Miro aracılığıyla sürrealist akımın öncüleri Andre Breton ve Paul Eluard ile tanıştı. Éluard'ın karısı Gala (asıl ismi Helena İvanovna Diakonova), tanıştıkları andan itibaren Dalí'nin ilgisini çekti ve aralarında tutkulu bir ilişki başladı. 1929'dan beri beraber yaşayan Dalí ve Gala, 1934'te bir devlet nikâhıyla evlendiler.

                                                                                        1931 yılında Dalí, en meşhur eseri olan Belleğin Azmi'ni yaptı. Yumuşak Saatler ya da Eriyen Saatler olarak da bilinen eserde, geniş bir kumsal manzarası önünde eriyen cep saatleri resmedilmiştir. Eser genel olarak, katı ve değişmez zaman kavramına karşı bir protesto olarak yorumlanır. Dalí sonradan bu resmin ilhamını, sıcak Ağustos güneşi altında erimekte olan bir Camembert peynirinden aldığını yazacaktı.



   Dalí 1937'de Hollywood'a giderek zamanın meşhur komedyenleri Marx kardeşler ile tanıştı, ve onlar için bir film senaryosu yazdı. 1938 yazında ise Londra'da, hayranı olduğu Sigmund Freud ile tanıştı ve ünlü psikoloğun birkaç portresini yaptı. Tüm sürrealistler gibi Dalí de bilinçaltının dışavurumuyla ilgileniyor, ve Freud'un bilinçaltı konusundaki yazılarını ilgiyle takip ediyordu.




   Dalí 1951'de Katolisizm'in ve modern bilimin bazı kavramlarını sentezlediği Mistik Manifesto,yu yayımladı. II. Dünya Savaşı sonrası eserlerinde, Katolik temalar ve DNA, hiperküp (dört boyutlu küp) ve atomik çözünme gibi modern bilim kavramları öne çıkacaktı. Hiroşima'da patlayan atom bombasının gücünden çok etkilenmiş olan Dalí, hayatının bu dönemine "nükleer mistisizm" adını veriyordu. Yine bu dönemde Dalí, tuvale boya sıçratma, hologramlar, optik yanılgılar ve stereoskopi gibi pek çok değişik teknikle denemeler yaptı.

   10 Haziran 1982'de Dalí'nin çok sevdiği karısı, menajeri, modeli ve ilham perisi Gala hayatını kaybetti. Gala'nın ölümünden sonra yaşama isteğini kaybeden Dalí, karısının öldüğü ve gömüldüğü Púbol Kalesi'ne yerleşti ve münzevi bir hayat sürmeye başladı. Temmuz 1982'de İspanya Kralı Juan Carlos, Dalí'yi Púbol Markisi ilan etti. Dalí ise bu jeste karşılık olarak, krala Avrupa'nın Başı adlı çizimini hediye etti. 1983'te Púbol Kalesi'nde yaptığı Serçenin Kuyruğu adlı tablo, Dalí'nin son eseri olacaktı. Ağustos 1984'te Dalí, kaledeki yatak odasında bilinmeyen bir sebepten çıkan yangında bacağından yaralandı. Bu olaydan kısa süre sonra Figueres'e döndü ve Salvador Dalí Tiyatro ve Müzesi'nde yaşamaya başladı.


   Dalí, 23 Ocak 1989'da kalp yetmezliğinden öldü ve Figueres'te kendi adını taşıyan müzenin mahzenine gömüldü.

   Dali'nin resimlerine birden bakıp geçmemek lazım. Baktığınız dağ dağ olmayabilir. Dikkatli bakmak lazım. Ya da göldeki yansıma kuğu olmayabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...